Dün, yani cumartesi akşamı, Saint Tropez’nin çabucak hududundaki kıyıda küçük bir konutta mütevazıdan bile mütevazı bir yaş günü kutlaması yapıldı.
Bir bayan, üç dört arkadaşı yemek yediler…
Evde yapılmış kolay bir yemek, mumlar bile yakılmadı tahminen, bir şişe şampanya ve Saint Tropez klasiği bir şişe Roze şarap…
Menü buydu…
20’nci yüzyıl tarihinin en efsane bayanlarından biri 90’ıncı yaş gününü işte bu türlü kutladı…
BB… Dalya diyebileceği yıllara bu mütevazı ortamda girdi.
80 yaşını da bu türlü kutlamıştı…
Tabii onun hastası bir erkek olarak ben de kendi meşrebime uygun kutladım.
BB’nin poposunu birinci kez ne vakit gördüm?
Tuhaf 90 yaş bilançosunu çıkarırken aklıma gelen birinci şey şu soru oldu…
BB’nin o şahane poposunu birinci kez ne vakit gördüm?
Sapıklık diye düşünülebilirsiniz.…
Ama ne yapayım, insan dimağı bu…
İnsana ilişkin hiçbir şey beni şaşırtmadı…
Umarım aklıma gelen bu günahsız gençlik sorusu sizi de şaşırtmamıştır.
Sizi şaşırttıysa daha saf bir hatıra ile başlayayım?
90 yaş bilançosuna daha saf bir hafıza kalıntısı ile başlayayım.
BB denince o yıllardan kalan en pak imaj nedir?
Bir Vespa motosikletin selesinde oturan, capri pantolonlu, başında Akdeniz eşarbı ile cıvıl cıvıl bir kız…
Allah onu bir bayan olarak yarattı ancak benim gözümde o daima bu Fransız Riviera’sında başını alıp gitmiş çağdaş kızdı.
Allah sanki evvel bikiniyi mi yarattı?
Bir de bikini tabii…
Bikiniyi, göğüslerinde masumiyet; kalçalarının üzerinde ise günah ve şehvet olarak taşımayı başaran kızdı benim için.
Ama onu birinci defa çırılçıplak gördüğümde, başımın intizamı büsbütün dağılmış ve Allah’ın bayan olarak yarattığı bu vücut bir daha çıkmamak üzere hayatıma girmişti.
Onun 90’ıncı yaş gününü yazmaya çok savlı hazırlanmıştım.
Ama dün yazmaya oturduğumda tutuldum.
Nereden başlamalıyım diye düşünürken, “Aklıma gelen birinci şeyden” başlayayım dedim.
Yani onu birinci kez çırılçıplak gördüğüm günden…
Yıl 1963: Allah’ın yarattığı bayanı birinci kere çıplak üzere görüyorum
Henüz Playboy mecmuasının bile olmadığı İzmir günlerimdi…
Çıplaklık ayıp; çırılçıplaklık pornoydu o günlerde.
Henüz ergenliğe girmiş başım, Acı Pirinç sinemasında, dolgun bacaklarını daha alımlı gösteren şortuyla, Yunan heykel estetiğine uygun Silvano Mangano şehveti ile Françoise Hardy’nin çağdaş masumiyet romantizmi ortasında gidip geliyordu.
BB işte onların ikisinin birebir vücutta armağan paketine konmuş haliydi.
La Verite sinemasında onu birinci sefer çırılçıplak görüyorum
Yıl 1963’tü ve onun 1960’da çıkan La Verite isimli sineması İzmir’de de gösterime girmişti.
Aynı anda bir erkek ve bir bayan görsel hafızama girdi.
Sami Frey ve Brigitte Bardot…
İşte o sinemanın bir sahnesinde BB bir yatakta yüzüstü çırılçıplak yatıyordu.
İdolüm haline gelmiş bir bayanın çırılçıplak vücudunu ve poposunu birinci sefer görüyordum.
Aradan 59 yıl geçti…
Şimdi başımda sis bulutları var.
Acaba o sinemada bu sahne Türkiye’de sansürlenmeden mi gösterilmişti…
Yoksa bu fotoğrafı o yıllarda bütün haftalık paramı verdiğim yabancı mecmuaların birinde mi görmüştüm…
Ama görmüştüm işte…
İkinci sefer Jane Birkin’le Kazaova sinemasında görüyorum
Onu ikinci kez, Jane Birkin’le oynadığı Kazanova 73 sinemasında gördüm.
Olağanüstü bir Nü fotoğrafıdır o… Bir sanat eseridir…
Hâlâ bakmaya doyamam…
Oysa Bardot çırılçıplak soyunmaya daha evvel başlamıştı.
Onun soyunduğu birinci sineması “La Lumiere d’Enfance’dı.”
1956 yılıydı ve 22 yaşındaydı.
Yerine bir dublörün kullanılmasını istemişti fakat direktör onu ikna etmişti.
Vatikan’ı delirten yeni bir “yaratılış’ kıssası yazılıyor
“Ve Allah Bayanı Yarattı” sineması yolunun taşları örülüyordu.
Allah’ın yarattığı ismin, artık yaratıldığı halde çırılçıplak karşımızdaydı…
Vatikan’ın en korktuğu şey başına gelmişti…
Din kitaplarının dışında yeni bir “yaratılış hikâyesi” yazılıyordu adeta…
Hayatına giren erkekler mi, yatağına aldığı erkekler mi?
Bu yeni “yaratılış” öyküsünün tek değil, birden fazla Adem’i var.
BB’nin “hayatına giren erkekler” değil…
Onun “yatağına aldığı erkeklerden” kelam edebilirim size…
Kimler geldi, kimler geçti o yataktan…
İsterseniz eğlenceli bir 90 yaş bilançosu çıkaralım.
|
YATAĞINA ALDIĞI EN KIYMETLİ ERKEK (*) RROGER VADIM Hayatının birinci erkeği… Birinci kocası… “Ve Allah Bayanı Yarattı” sinemasının yönetmeni… (*) SAMI FREY “La Verite” sinemasının oyuncusu… Yeni Fransız önde gelen aktörlerinden biri. (*) JEAN LOUIS TRINTIGNANT “Bir Bayan Bir Erkek” sinemasının büyük oyuncusu… (*) SACHA DISTEL “la Belle Vie” müziğini söyleyen güzel adam… (*) GILBERT BECAUD “Nathalie”, “Et Maintenant”, “L’Important C’est La Rose” üzere bir periyoda damgasını vuran müziklerin söyleyen şarkıcı… (*) JACQUES CHARRIER 1959 yılında “Babet Savaşa Gidiyor” sinemasında birlikte oynadığı aktör. İkinci kocası ve tek çocuğu ondan oldu. Ancak hayatının tahminen de en berbat münasebetini onunla yaşadı. Charrier kıskançlığı ile hayatı ona dar etti. (*) GUNTHER SACHS Almanya’nın ünlü araba markası Opel’in güçlü çocuğu. Ama BB onunla parası için evlenmedi. Boşandıktan sonra, Sachs ölünceye kadar çok hoş bir dostluk devam etti. BB’nin en güç vakitlerinde daima onun yanındaydı. (*) GUSTAVO ROJO 1957’de İspanya’da sinema çekerken kısa müddetliğine alakası oldu. Pek iz bırakmadı yani. (*) SERGE GAINSBURG: BİR AYLIK İLGİ O DENLİ BİR MÜZİK BIRAKTI Kİ En kısa vadeli bağıydı. Ama romantizmi çok uzun sürdü. Yatağına giren erkekler içinde geriye en hoş öykü tahminen onunla yaşadıklarıydı. Bir televizyon programında tanıştılar. Sonra Montmartre civarında iki arkadaşla birlikte yenen yemek ve daha orada ele tutuşmalar. Fransa’nın birinci “Güzel ve Çirkin” sinemasının provası üzere başlayan bir hikâye…. |
Talihsiz bir sevişme gecesinden sonra BB: “Git bana bir müzik yaz”
Sonra şanssız bir sevişme gecesi.
Gainsbourg sonraki gün utangaç biçimde onu aradığında BB ona şunu söyleyecekti:
“Bunu telafi etmek istiyorsan, git bu gece bana dünyanın en hoş aşk müziğini yaz…”
Yıl 1967’di…
Bir gecede yazılan o müzik “Je T’aime; Moi Non Plus’ydu…”
Stüdyoda birinci söyleyişte kaydettiler ancak plak çıkmadan evvel gelen telefon…
Ertesi gün stüdyoya girdiler.
Birlikte doldurdular.
Hem de tek söyleyişte kaydettiler.
Plak hazırland,ı tam piyasaya çıkmasından üç gün evvel BB’den bir telefon aldı.
“Lütfen bu plağı yayınlama… Çok rica ediyorum…”
BB ağlamaklıydı… Zira o günlerde Gunther Sach’la evliydi.
Kocası bu plağı öğrenmiş ve resti çekmişti:
“Bu plak çıkarsa seninle evli kalamam…”
Dünyaya meydan okuyan BB tahminen de hayatında birinci sefer bir erkeğin ültimatomuna boyun eğiyordu.
O müzik iki yıl sonra çıkıyor lakin bu kere öbür bir kadınla
Bu olay Gainsburg için yıkım oldu.
Aylarca alkolün pençesinde süründü.
Sonunda Jane Birkin’le tanıştı ve yepisyeni bir öykü başladı.
BB için yazılan müzik 1969’da piyasaya çıktı.
Ama bu sefer yanında bayan ses olarak Jane Birkin vardı…
“Blow Up” sinemasının çağdaş kızı Birkin bunu hiç sorun etmedi.
Ve bizler o şarkıyı o versiyonu ile tanıdık.
|
ONUNLA DOST OLAN ANCAK YATAĞA GİRMEYEN İKİ BÜYÜK ERKEK Bir de BB yatağına girmeyen büyük erkekler var. Onları da unutmayalım. JEAN PAUL BELMONDO: 80 YAŞINDA ÇİÇEK GÖNDEREN ERKEK Bebel yani… Fransız Yeni Dalgası’nın en büyük sineması “Au Bıut du Souffle”un erkek oyuncusu… Çok âlâ dosttular. Bu dostluk yıllarca sürdü. BB’nin 80’in yaş gününde ona çiçek gönderen az erkeklerdendi. Ama ortalarında hiçbir vakit cinsel bir ilgi olmadı. “SEN HATA İŞTİRAKİNİ VE AŞKI HAK EDEN ERKEKSİN” Ve son olarak Alain Delon… Onu tanıtmaya hiç gerek yok. BB “Allah’ın yarattığı kadınsa”, o da “Allah’ın yarattığı erkekti…” Yolları daha 1950’lerde kesişti… 2015 yılında Alain Delon 80 yaşını kutlarken, BB ona yazdığı şahsi mektupta şöyle demişti: “Alain, sen birlikte yaşadığımız şu yüzyılda Fransa’nın yarattığı bir başesersin. Sen iki başlı kartalsın, Ying ve Yang’sın, en âlâ ve en berbatsın, Sen hürmet ve hayranlığı ve birebir vakitte yıllar boyunca seninle paylaştığımız aşkı, sıcaklığı ve kabahat iştirakini hak ediyorsun…” Büyük aşk sözleriydi bunlar… |
Dünyanın en hoş öpüşmesi fotoğrafı nasıl sonuçlandı?
Üstelik, 1958 yılında çok enteresan bir denemeleri de olmuştu.
Ünlü fotoğrafçı Sam Levin “Dünyanın en hoş öpüşmeleri” bahisli bir seri hazırlıyordu.
BB ve Alain Delon’u da öpüşmeye ikna etmişti.
Biri 23 öteki 24 yaşındaydı.
O gün kamera karşısında bol bol öpüştüler.
Sonuç…
İçinde şehvetin zerresi olmayan, geçersiz, çakma bir öpüşmeydi.
Sonunda ikisi de öpüştükleri kadar bol bol gülmüştü.
Fransa’nın yarattığı iki başeser, hayatları boyunca hiçbir vakit birlikte yatağa girmedi.
Kocaları onu hangi erkeklerle yakaladı?
Tabii BB ve erkekleri anlatıyorsak, onun aldatmalarını ve yakalanmalarını da es geçmemeliyiz.
Hayatı boyunca üç kez meskeninde öteki bir erkekle yatakta iken kocalarına yakalandı.
İlk yakalanışı birinci eşi Roger Vadim tarafından oldu.
“Ve Allah Bayanı Yarattı” sinemasını çekerken, sinemanın oyuncusu Jean Louis Trintignant’la, direktör kocasının önünde başlamıştı ilgileri.
Sonra Vadim onları Paris’teki meskenlerinde birlikte yakalayınca meskeni terk edip otele yerleşmişti.
Askerden müsaadeli dönen Trintignant onu Gilbert Becaud ile yakalıyor
Sonra sıra Jean Louis Trintignant’a geldi.
O da Cezayir’de askerlik yaparken müsaade için döndüğü Paris’te BB’yi Gilbert Becaud ile yakaladı.
Büyük aktör mecnun üzere âşık olduğu BB’yi o gün terk etti.
Sami Frey’le de yatakta iken kocası Jacques Charrier’e yakalandı.
MeToo çağında büyük bir bayanın 90’ıncı yaş günü bu türlü mi kutlanır?
MeToo çağındayız ve bana diyebilirsiniz ki, “BB yalnızca bu mu yani…”
Haklısınız…
Sadece erkekler, aşklar ve aldatmalardan ibaret bir hayat değil bu…
Ama unutmayın…
Bu kıssa 1950’lerde başladı.
Püriten bir Fransa’da yani…
Henüz 1968 ihtilali yoktu.
Cinsel özgürlük bugünün yanından bile geçemezdi.
Katolik Fransa’ydı orası …
Madame Bovary’nin memleketinde bir Lady Chatterley profili
Unutmayalım orası Fransa…
Madame Bovary’nin ızdırabını genetik olarak yaşayan bayanların memleketi yani.
Bir bayan için başkaldırının en cesurca alanı kalbinin ve vücudunun git dediği yere gidebilmesiydi.
Lady Chatterley’likti cesaret…
Ondan anlattım 90 yaşındaki BB’yi bu türlü.
Onun hayvan hakları için verdiği çabayı asla es geçemem.
Bugün onun savaşçılığının en hürmet duyduğum alanı.
Birçok hayvanın hayatı onun sayesinde kurtuluyor.
Ama ben onu 1960’lı yıllarda, kendini aşmak, özgürleşmek isteyen, ergenlik istekleri doruğunda bir genç olarak tanıdım.
Onun o tarafına çok hürmet duydum.
BB benim için çırılçıplaklığı, şehvetin esaretinden kurtarıp sanat haline getiren bayandı.
|
Ya kendisi konuşsa ne der? Onu da sordum; işte şunları diyor? Ya kendisi… Bugün geldiği yaşta geriye baktığı vakit kendisini ne hissediyor… Hâlâ isyankâr… Hâlâ cüretkâr… Hâlâ yürekli… |
Tam sevişecekken, “bir dakika prezervatifimi takayım” diyenin…
90 yaşında şunu söylüyor:
“Özgürlüklerimizin büsbütün elimizden alınmasından, bize yalnızca hiçbir şey yapmama hakkının verilmesinden nefret ediyorum.
Bugün artık ‘Politicially correct’ denen şeyin diktatörlüğü altında inliyoruz.
Sigara yasaklarından, otomobilde sosis üzere bağlanmaktan, muhakkak hız limitini geçememekten, motosiklete başım açık binip, saçlarımı rüzgâra bırakmamaktan şikâyetçiyim.
Tam sevişmeye başlarken birinin ‘bir dakika prezervatifimi takayım’ demesine gıcık oluyorum.
O yüzden özgür yıllarımı özlüyorum.
İyi ki o yılları o denli yaşamışım.
O günleri tekrar yaşayabile imkânım olsaydı yeniden motamot o denli yaşardım.”
Fransa’yı temsil eden Marianne olarak BB
26 Ekim 2011 yılında Le Point mecmuasına verdiği mülakatta motamot bunları söylemişti.
Ona yakışan şahane bir vasiyetname değil mi…
İşte bütün bu 90 yıl nedeniyle Fransa’da kimi beşerler, Cumhuriyet’i simgeleyen bayan Marianne olarak onun büstünü yaptılar.
“Jean Paul Sartre Fransa’dır” demişti De Gaulle…
Brigitte Bardot ise dünyadır…
Doğum günün kutlu olsun büyük BB…
Allah seni yarattı…
Daha uzun süre başımızdan eksik etmesin…